Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2013/9669 E. 2014/3760 K. (…)
Sanıkların üzerlerine atılı kişilerin huzur ve sükunu bozma suçundan yapılan yargılamaları sonunda, sanıklara yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmadığının kabulüyle sanıklar hakkında kurulan beraat hükümlerinin temyiz edilmediği ve anılan beraat hükümlerinin kesinleştiği belirlenerek yapılan incelemede:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanıklar müdafiinin takdiri indirim maddesinin uygulanmamasına, hükmedilen cezaların ertelenmemesine ilişkin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine; ancak,
Belirli veya belirlenebilir bir kişiye ait her türlü bilginin, hukuka aykırı olarak kaydedilmesi, TCK’nın 135. maddesinde “Kişisel verilerin kaydedilmesi” başlığı altında suç olarak tanımlanmış olup, eylemin; kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak ya da belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle gerçekleşmesi hali, aynı Kanunun 137. maddesinde cezada artırım nedeni olarak öngörülmüştür.
Kişisel verilerin kaydedilmesi suçunun maddi konusunu oluşturan “kişisel veri” kavramından, kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı nüfus bilgileri (T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, doğum yeri ve tarihi, anne ve baba adı gibi), adli sicil kaydı, yerleşim yeri, eğitim durumu, mesleği, banka hesap bilgileri, telefon numarası, elektronik posta adresi, kan grubu, medeni hali, parmak izi, DNA’sı, saç, tükürük, tırnak gibi biyolojik örnekleri, cinsel ve ahlaki eğilimi, sağlık bilgileri, etnik kökeni, siyasi, felsefi ve dini görüşü, sendikal bağlantıları gibi kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerekir; ancak, herkes tarafından bilinen ve/veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olan kişisel bilgiler, yasal anlamda “kişisel veri” olarak değerlendirilemez, aksinin kabulü; anılan maddenin uygulama alanının amaçlanandan fazla genişletilerek, uygulamada belirsizlik ve hemen her eylemin suç oluşturması gibi olumsuz sonuçlar doğurur, bu nedenle, bir kişisel bilginin, açıklanan anlamda “kişisel veri” kabul edilip edilmeyeceğine karar verilirken, somut olayın özellikleri dikkate alınarak titizlikle değerlendirme yapılması, sanığın eylemiyle hukuka aykırı hareket ettiğini bildiği ya da bilebilecek durumda olduğunun da tespit edilmesi gerekir.
Ayrıca; bir özel hayat görüntüsü ya da sesinin, “kişisel veri” olduğunda kuşku bulunmamakta ise de, kişinin özel hayatına ilişkin görüntüsü ya da sesinin, bilgisi dışında, resim çekme veya kaydetme özelliğine sahip aletle belli bir elektronik, dijital, manyetik yere sabitlenmesi TCK’nın 134/1. maddesinin 2. cümlesinde; rızası dışında ifşa edilmesi; yani, yayılması, açığa vurulması, afişe edilmesi, ilan edilmesi, kamuoyuna duyurulması, aleniyet kazandırılması, özetle; içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi veya kişilerin bilgisine sunulması TCK’nın 134/2. maddesinde özel hayatın gizliliğini ihlal suçu kapsamında düzenlendiğinden, kişinin özel hayatına ilişkin görüntüsü, fotoğrafı ya da sesi, yasal anlamda, TCK’nın 135. maddesi kapsamında kişisel veri olarak değerlendirilemez.
Kişinin özel yaşam alanı içerisinde yer almayan görüntüsü, fotoğrafı ya da sesinin rızaya aykırı olarak kaydedilmesi veya kullanılması ise, kişilik hakkının ihlali olarak değerlendirilebilir ve sanığın suç oluşturmayan eylemi özel hukuk yaptırımlarına konu olabilir.
Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya kapsamına göre; katılan F..ile sanık A.. aynı mevkide eczane işletmekte olup, sanık A.. eşi olan diğer sanık A.. işyerinde işçi olarak çalıştığı ve sanıklarla katılan arasında ticari rekabet ve önceye dayalı husumet bulunduğu, sanıkların, katılan F..eczanesini hangi saatte açıp, hangi saatte kapattığı, hafta sonu çalışıp çalışmadığı, gelen müşterilerinin sayısı ve kim oldukları, hangi arkadaşlarının onu ziyaret ettiği gibi hususları tespit etmek amacıyla, iş yerinin çatı katına yerleştirdikleri güvenlik kamerasının yönünü, katılan F.. işlettiği eczaneye doğru çevirip, sürekli çekim yaparak elde ettikleri görüntüleri, kameranın bağlı bulunduğu bilgisayara kaydettikleri iddia ve kabulüne konu olayda,
Şikayete konu görüntülerin kaydedildiği bilgisayara ait hard disk üzerinde yapılan inceleme sonucu hazırlanan 07.09.2010 tarihli bilirkişi raporu ve dosya içeriğine göre; sanıklar tarafından iş yerine yerleştirilen iki adet güvenlik kamerasının 01.07.2008 tarihinden itibaren kendi eczanelerinin iki farklı alanındaki görüntüleri çekmeye başladığı, katılan F..eczanesini açtığı 07.11.2008 tarihinden 13 gün sonra ise kamera sayısının üçe çıktığı, üçüncü kameranın yönünün, önceleri yüksek bir yerden, daha sonra ise daha düşük bir konumdan, katılan F.. tarafından işletilmekte olan karşı eczaneyi görecek şekilde ayarlandığı anlaşılmakta ise de,
Katılanın işlettiği eczanenin dış kısmını, zaman zaman eczane önünde duran ya da eczaneye giriş-çıkış yapan insanlarla ve zaman zaman kepenkleri indirilmiş halde gösteren görüntüler, katılana ait “kişisel veri” olarak kabul edilemeyeceği gibi, söz konusu görüntülerin, katılanın özel yaşam alanına ilişkin ve özel hayatının gizliliğini ihlal edecek nitelikte olmadığı da nazara alındığında, sanıkların üzerlerine atılı kişisel verilerin kaydedilmesi suçundan beraatlerine karar verilmesi gerekirken, yasal ve yeterli olmayan yazılı gerekçelerle, sanıklar hakkında mahkumiyet kararı verilmesi,
Kabul ve uygulamaya göre de:
1- Hükümlerin esasını teşkil eden kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında, sanıklara hükmedilen hapis cezalarının adli para cezasına çevrilmesine karar verilirken, sanıklar hakkında belirlenen tam gün sayısının gösterilmemesi suretiyle TCK’nın 52/3. maddesine aykırı hareket edilmesi,
2- Katılanın maddi bir zararının tespit edilmediği olayda, kişilik özellikleri olumlu değerlendirilerek, hükmedilen 1 yıl hapis cezaları adli para cezasına çevrilen ve dosya içeriğindeki delillere göre olumsuz bir kişiliği belirlenemeyen sabıkasız sanıklar hakkında, 6008 sayılı Kanunun 7. maddesiyle CMK’nın 231. maddesinin altıncı fıkrasına eklenen, “Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” düzenlemesi de nazara alınıp, sanıkların kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, yeniden suç işleyip işlemeyecekleri hususunda ulaşılacak kanaate göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin düzenlemenin uygulanıp uygulanmamasına karar verilmesi gerekirken, “Sanıkların dosya kapsamına göre yeniden suç işlemeyecekleri konusunda mahkememizde olumlu kanaat oluşmaması nedeniyle suç işleme eğilimlerinin olumsuz olarak değerlendirilmesi nedeniyle” şeklindeki soyut ibarelere dayalı olarak sanıklar hakkındaki hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmamasına karar verilmesi,
Kanuna aykırı olup, sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 17.02.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.