Şantaj Suçu

Şantaj Suçu TCK M. 107

(1) Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2)  Kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kişinin şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulması halinde de birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur.


TCK M. 107 Gerekçesi

Maddeyle, şantaj fiilleri suç hâline getirilmiş olmaktadır. Şantajda da kişiyi bir şeyi yapmaya veya yapmamaya zorlama söz konusudur. Ancak, bu durumda kişiye bir kötülük yapılacağından, kişinin sahip bulunduğu bir değere saldırıda bulunulacağından bahisle bir zorlama söz konusu değildir. Aksine, kişi, hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle başkasını zorlamaktadır. Örneğin, kişinin suç işlemiş olan bir kimseyi ihbar edeceğinden bahisle, kendisine bir menfaat temin etmeye zorlaması hâlinde, şantaj suçu oluşur. İşlenmiş olan bir suç vakıası karşısında ihbarda bulunmak, kişiler açısından hem bir haktır hem de bir yükümlülüktür. Aynı şekilde, bir gazetecinin, bir siyasî şahsîyeti, kendisine muayyen miktar para verdiği takdirde, hakkında ileri sürülen yolsuzluk iddialarını haber konusu yapmayacağından bahisle, menfaat teminine zorlaması hâlinde şantaj suçu oluşur.

Şantaj yapılmakla, kişi kanuna aykırı bir davranışta bulunmaya zorlanmış olabilir. Örneğin belediyede meclis üyesinin, yaptırmış bulunduğu kaçak inşaatı yıktırması hâlinde belediye meclisinde muhalefetle işbirliği yapacağından bahisle belediye başkanının bu inşaatı yıktırmamaya zorlaması; keza, taahhüt işleriyle uğraşan bir kişinin, belediye başkanını bir yol inşaatına ilişkin ihalenin kendilerine verilmemesi hâlinde hakkında rüşvet suçundan dolayı ihbarda bulunacağından bahisle bu ihaleyi mevzuata aykırı olarak kendisine verdirmeye zorlaması, şantaj suçunu oluşturur.

Şantaj yapılmakla, kişi yükümlü olmadığı bir davranışta bulunmaya zorlanabilir. Örneğin, bir iş adamının, kamu oyunda gündemde olan yolsuzluk olaylarıyla ilgili olarak hazırlanan gazete haberinde adından söz etmeme karşılığında menfaat teminine veya bir kuruluşa bağışta bulunmaya zorlanması hâlinde, şantaj suçu oluşur.

Şantaj suçunun oluşabilmesi için, mağdurun zorlanması yeterlidir. Bu zorlama karşısında, mağdurun isteneni yapması suçun oluşması için gerekli değildir.

Şantaj suçunun arzettiği özellik, kişinin hak veya yükümlülüklerini kötüye kullanarak haksız bir çıkar sağlamaya çalışması ya da başkasını bir şeyi yapmaya veya yapmamaya mecbur etmesidir.

Şantaj Suçu Yargıtay Kararları


Yargıtay Ceza Genel Kurulu – Karar: 2017/558

Şantaj suçu, 5237 sayılı TCK’nın 107. maddesinde “Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş iken, anılan hükmün yeterli olmadığı ve eksik yönlerinin bulunduğu, bunun sonucu olarak da şantaj oluşturabilecek bazı eylemlerin bu madde kapsamında kalmayacağı eleştirileri üzerine, 08.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanun ile maddeye; “Kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kişinin şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulması halinde de birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur” biçiminde ikinci fıkra eklenmiştir.

Nitekim, değişikliğe ilişkin gerekçede de; “Kişinin yarar sağlamak maksadıyla bir başkasının şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususları açıklayacağı veya isnat edeceği tehdidinde bulunması halinin tehdit suçuna ilişkin ‘sair kötülük’ kapsamında değerlendirilmesinin daha az cezayı gerektireceği eleştirisi karşısında, madde metnine söz konusu fıkra eklenmiştir” denilmektedir. Maddenin uyuşmazlık konusunu ilgilendiren ve birinci fıkrasından farklı unsurlar içeren ikinci fıkrasına göre, kendisine ya da başkasına yarar sağlamak için kişinin şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususları açıklayacağı veya isnat edeceği tehdidinde bulunan fail, maddenin birinci fıkrasında öngörülen hapis ve adli para cezası ile cezalandırılacaktır. Tehdit suçunun özel bir görünüm şekli olan bu suçtaki seçimlik hareketler, mağdurun şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulmasıdır.

Türk Dil Kurumu Türkçe sözlüğünde; “başkasının, birine gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer” olarak tanımlanan ve “kişilik değeri” olarak da isimlendirilebilecek olan şeref, insanın sosyal ve ahlaki değerlerinin bütününden oluşmakta ve insanın kendisine karşı hissettiği iç değer ile başkalarının gözündeki saygınlığını da kapsamaktadır. Saygınlık ise, “saygı görme, değerli, güvenilir olma durumu, itibar, prestij” anlamlarına gelmektedir. Söz konusu suçta açıklanacağı veya isnat edileceği ifade edilen hususların, kişinin şeref ve saygınlık değerlerine zarar verecek nitelikte olması gerekmektedir. Açıklanacağı tehdidinde bulunulan hususun suçtan önce gerçekleşmiş, diğer bir deyişle geçmişte kalmış olması fiilen zorunlu olmakla birlikte, mağdurun bu duruma düşmesinde failin etkisinin olup olmamasının veya açıklanacağı tehdidinde bulunulan durum itibarıyla mağdurun meşru zeminde olup olmamasının suçun oluşumu bakımından bir önemi bulunmamaktadır. Açıklanacağı bildirilen hususların herkes tarafından bilinmeyen olgular olması da zorunludur, zira herkesin bildiği bir durum yeteri kadar korkutuculuk sağlamayacağından, suçu oluşturmaya elverişli olmayacaktır.

Suç ile elde edilmek istenilen yarar üzerinde de kısaca durmakta fayda bulunmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, tehdit edilen mağdurdan sanığa veya başkasına bir yarar sağlamasının istenilmesi bu suçun oluşumu için şarttır. TCK’nın 107. maddesinin birinci fıkrasında ‘haksız bir çıkar’ denilmesine karşın uyuşmazlık konusuyla ilgili ikinci fıkrasında sadece ‘yarar’ ifadesine yer verilmiş olması, bu iki kavramın birbirinden farklı olduğu anlamına gelmemektedir. İkinci fıkrada belirtilen yararın da haksız bir yarar olması suçun oluşması bakımından gereklidir. Talep edilen yararın failin zaten hakkı olan bir hususa ilişkin olması durumunda şantaj suçu oluşmayacaktır. Elde edilmek istenilen yarar; para, mal veya bir hizmet sağlanması gibi maddi bir değer olabileceği gibi örneğin cinsel ilişkiye girmeyi temin etme gibi maddi değer dışında başka bir fayda da olabilir. Ayrıca yararın elde edilmiş olması suçun tamamlanması bakımından gerekli olmayıp yarar sağlamak maksadıyla şeref ve saygınlığa zarar verebilecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnad edileceğine ilişkin tehdidin mağdura ulaştırılması suçun tamamlanması açısından yeterlidir.

Şantaj, yarar sağlamak maksadıyla kişinin şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki bir hususun açıklanacağı veya isnat edileceği beyanında bulunmakla tamamlanan bir suçtur. Kısacası zorlama teşkil eden hareketlerin gerçekleştirilmesiyle şantaj tamamlanır, ayrıca bir neticenin gerçekleşmesi gerekli değildir. Suçun tamamlanabilmesi için failin amacına ulaşmış olması şart değildir. Mağdurun iradesinin gerçekten etkilenip etkilenmediği araştırılmaksızın zorlamaya elverişli hareketlerin gerçekleştirilmesiyle suç tamamlanacaktır. Kural olarak şantaj, teşebbüse elverişli bir suç değildir. Ancak icra hareketlerinin bölünebildiği hallerde suçun teşebbüse elverişli olduğunu kabul etmek gerekir. Buna göre örneğin, hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından ya da yapmayacağından bahsetme veyahut şeref veya saygınlığa zarar verebilecek bir hususu açıklama veya isnat etme yönündeki tehdidin mektupla gerçekleştirilmesi durumunda mektubun muhatabına ulaşmadan ele geçirilmesi halinde teşebbüs mümkün olacaktır.

Katılanlar H.B., A.M., K., H.H., B. ve T.’nin; sanığın, İ. Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü olarak görev yaptığı dönemde, aralarında A. O.’nun da bulunduğu BAV üyeleri hakkında çıkar amaçlı suç örgütü kurma ve çıkar amaçlı suç örgütüne üye olma suçlarından yürütülen soruşturma sırasında, kendilerinin de aralarında bulunduğu toplam yirmi yedi kişiye işkence yaptığı iddiasıyla hakkında açılan davanın yargılama aşamasında, bu davadan vazgeçmeleri, aksi takdirde küçük çocuklara tecavüz ettiklerinden bahisle basına ve yargıya bazı belge ve bilgilerin bildirileceğini söyleyerek kendilerine şantaj yaptığını, bu hususu tanık C.S.’nin kendilerine ilettiğini, ayrıca “Ergenekon davası” olarak bilinen dosyanın iddianamesinde de, sanığın bu konuda M.V. ile yaptığı telefon konuşmalarının yer aldığını basından öğrendiklerini beyan ettikleri olayda;

İlgili mahkeme kararı getirtilmediğinden sanık hakkında hangi suçtan ve hangi tarihler arasında iletişimin tespitine karar verildiğinin anlaşılamaması, söz konusu karar dosya içerisinde bulunsa bile başka bir suçtan dolayı yapılan iletişimin tespiti sırasında tesadüfen elde edilen bu delilin şantaj suçuyla ilgili olması ve bu suçun da CMK’nın 135. maddesinin altıncı fıkrasında sayılan suçlar arasında yer almaması karşısında, yasak delil niteliğindeki sanık ile M.V. arasında geçen telefon görüşmesine ilişkin iletişim tespit tutanağının hükme esas alınmasının mümkün olmadığı, ancak katılanların kendilerine şantaj yapıldığına ilişkin beyanları, M. V.’nin savcılıkta alınan ifadesinde; sanığın kendisinden “A. Hocacılar” olarak bilinen gruba haber göndermesini istediğini ancak bunu kimseye iletmediğini belirtmesi, sanığın; A.O. Cemaatinden bir kişinin, cemaat tarafından telefonunun dinlendiği ve isterse bunu test edebileceğini ifade etmesi üzerine suça konu sözleri M.V.’ye söylediği yönündeki savunması, tanık H.O.’nun; M.V.’yle işyerinde karşılaştığında sanığın, A.O. ve arkadaşlarının küçük çocuklara tecavüz ettiklerine dair bazı uygunsuz görüntülerin olduğunu ve bunları basına vereceğini söylediğini anlatması ve tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde, sanığın katılanlara iletilmek üzere şantaj oluşturan sözleri söylediği kabul edilmelidir.

Ancak somut olayda, şantaj suçunun tamamlandığından söz edilebilmesi için, şantaj içeren sözlerin muhatabına ulaşmasının gerektiği, aksi takdirde suçun teşebbüs aşamasında kalacağı, katılanların ise sanığın şantaj içeren sözlerini tanık C. S. ve sanığın bu konuda M. V. ile yaptığı telefon konuşmalarının basında yer alması üzerine öğrendiklerini beyan ettikleri göz önünde bulundurulduğunda, tanık C.S.’nin; M.H. ve T. isimli polise memurlarının, ablası olan N. İ.’yi telefonla arayıp işkence suçundan açılan davadaki şikâyetlerinden vazgeçmelerini, yoksa küçük çocuklara tecavüz ettiklerine dair ellerinde bulunan belgeleri basına ve yargıya intikal ettireceklerini söylediklerinin N.İ. tarafından kendisine aktarıldığını ve bunun üzerine şikâyetçi olduğunu beyan etmesine karşın, N.İ.’nin; M.H. ve T.’nin kendisini telefonla arayarak katılanların şikâyetlerinden vazgeçmeleri için kardeşi C.S.’nin yardımcı olmasını ve bu konuda katılanlarla görüşmek istediklerini söylediklerini anlatması karşısında; her iki tanığın beyanları arasındaki çelişkinin giderilmesi, tanık C.S.’nin şikayetçisi olduğu Ş. Cumhuriyet Başsavcılığının 23.09.2008 tarih ve … sayılı kovuşturmaya yer olmadığı kararına ilişkin soruşturma dosyası ile M.H.G. ve T.K.’nın şantaj ve yargı görevini yapanı etkileme suçlarından yargılandıkları İ. Asliye Ceza Mahkemesinin … esas sayılı dava dosyasının getirtilip incelenerek aslı ya da onaylı örneğinin dosya arasına alınması, Yerel Mahkemece yargılama aşamasında beyanı alınmayan M.V.’nin ve adı geçenin savcılıkta verdiği ifadesinde ismi geçen M.A.’yı dinlenmesi ve sonucuna göre tüm deliller birlikte değerlendirilerek; tanık C.S.’nin beyanının doğru olduğunun ve tanık N.İ.’yi telefonla aratan kişinin de sanık olduğunun kabulü, bu bağlamda sanık tarafından katılanlara iletilmek üzere söylenen şantaj içerikli sözlerin, katılanlarca şikâyet tarihinden önce yasak delil niteliğindeki iletişimin tespiti kayıtları dışında başka yollarla öğrenildiğinin belirlenmesi halinde tamamlanmış şantaj suçundan, aksi takdirde teşebbüs aşamasında kalan şantaj suçundan mahkûmiyetine karar verilmesi gerekirken, sanığın eksik araştırma ile beraatine karar verilmesinin isabetsiz olduğu kabul edilmelidir.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/11 Karar: 2017/7254

  • TCK 107. Madde
  • Şantaj Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutunaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre, dosyanın incelenmesinde, Yerel Mahkemece sanık hakkında şantaj suçundan daha önceden verilen mahkumiyet hükmünün temyizi üzerine Dairemizce “somut olayda şantaj suçunun yasal unsurlarının ne şekilde gerçekleştiği tartışılıp açıklanmadan yetersiz gerekçeyle mahkumiyet hükmü kurulması” gerekçesiyle bozulmasından sonra mahkemece bozmaya uyulmasına karar verildiği ve gerekçeli kararda bozma öncesi kararda yer almayan ve Dairemizin bozma kararında belirttiği hususlarda tartışmayı içeren açıklamaya yer verilerek tekrar eski kararın verildiğinin anlaşılması karşısında, bozma kararında belirtilen hususuların tartışılarak yeniden kurulan hükmün temyiz incelemesine tabi “YENİ HÜKÜM” niteliğinde olduğu kabul edilerek yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Şantaj TCK’nın 107.maddesinde; “(1) “Hakkı olan ya da yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.”

(2)Kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kişinin şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulması halinde de birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur.” şeklinde düzenlenmiştir.

Şantajın, ikinci fıkrasında düzenlenen şeklinde, fail kendisine veya bir başkasına menfaat temin etmek için, bir başkasına şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunmaktadır. Eğer fail herhangi bir fayda elde etmeye çalışmadan yalnızca şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı tehdidinde bulunursa, eylem şantaj deil, sair tehdit suçunu oluştururacaktır.

İkinci fıkrada yer alan suçun öğelerinden olan “yarar” kavramı sadece maddi çıkarları değil, fail veya üçüncü kişinin yararına olan her durumu kapsamaktadır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay irdelendiğinde; sanığın, kendisinin Sinekçiler köyüne sokulmaması şeklindeki söylentinin aslını öğrenmek için katılana telefonla ulaşamaması üzerine ona gönderdiği hakaret ve tehdit içeren mesajlarına cevap verilmemesi üzerine bu kez yeniden gönderdiği “Bu iş büyüyecek, o koltuğu kaybedeceksin, bizimde elimizde birşeyler var, o seçim zamanı dağıtılmayan gazete tarayıcıdan tarandı herkese yollanacak, herkes bilsin” biçimindeki mesajda şantaj suçunun “yarar sağlama “öğesinin ne şekilde gerçekleştiği açıkça gösterilip yeterince tartışılmadan ve bozmaya uyulmasına karar verilmesine rağmen bozma doğrultusunda yeterli değerlendirme ve irdeleme yapılmadan, soyut açıklamalara yer verilerek suçun oluştuğu kabul edilip yetersiz gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı ve sanık …‘nun temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 09.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/18143 Karar: 2017/478

  • TCK 107. Madde
  • Şantaj Suçu

Şantaj suçundan sanık …‘in, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 107 /1, gereğince 10 ay hapis ve 1.660,00 Türk Lirası adlî para cezaları ile cezalandırılmasına dair İstanbul Anadolu 22. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 29.12.2015 tarihli ve 2015/528 esas, 2015/750 Sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 12.10.2016 gün ve 94660652-105-34-9430-2016-KYB sayılı yazılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.10.2016 tarihli ve 2016/379395 Sayılı tebliğnamesiyle bozma düşüncesiyle daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede,

1-) Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2007/10-108 Esas, 2007/152 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, kanun koyucunun ayrıca adlî para cezası öngördüğü suçlarda, hapis cezasının alt sınırdan tayini halinde mutlak surette adlî para cezasının da alt sınırdan tayini gerektiği yönünde bir zorunluluk bulunmamakta ise de, alt sınırdan uzaklaşmanın gerekçelerinin gösterilmesi, dayanılan gerekçelerin de yasal olması ve dosya içeriğiyle örtüşmesi gerektiği halde; sanık hakkında 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 107/1. maddesi uyarınca hüküm kurulurken, hapis cezasının alt sınırı olan 1 yıl hapis cezasına hükmedildiği halde adlî para cezasının belirlenmesi sırasında alt sınır olan 5 gün yerine 100 gün adlî para cezasına hükmolunması suretiyle fazla ceza tayininde,

2-) 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 52/4. maddesinde yer alan “Hakim, ekonomik ve şahsi hallerini göz önünde bulundurarak, kişiye adli para cezasını ödemesi için hükmün kesinleşme tarihinden itibaren bir yıldan fazla olmamak üzere mehil verebileceği gibi, bu cezanın belirli taksitler halinde ödenmesine de karar verebilir. Taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten az olamaz. Kararda, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceği belirtilir.” şeklindeki amir hüküm karşısında, sanık aleyhine olacak şekilde para cezasının takside bağlanmamış olması, bağlanmaması halinde ise bunun gerekçesi ve adli para cezasının ödenmemesi halinde karşılaşabileceği muhtemel durumun sanığa ihtar edilmemiş olmasında isabet görülmediğinden, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309.maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.

1-)Olay:

Sanık … hakkında şantaj suçundan açılan davada, İstanbul Anadolu 22. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 29.12.2015 tarih ve 2015/528 esas, 2015/750 karar sayılı ile TCK’nın 107/1,, 62, 52/2. maddeleri uyarınca sonuç olarak 10 ay hapis, 1.660 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına dair temyiz edilmeyerek kesinleşen kararında, hapis cezası alt sınırdan tayin edildiği halde ayrıca gerekçe gösterilmeden adli para cezasının alt sınır olan 5 günün üzerine çıkılarak 100 gün olarak belirlenmesinin ve TCK’nın 52/4. maddesi hükmüne aykırı olarak adli para cezasının takside bağlanmaması ve ödenmeme durumunda geri kalan kısmın tamamının tahsiline dair ihtarda bulunulmamasının usul ve kanuna aykırı bulunduğundan kanun yararına bozulmasının istenildiği anlaşılmaktadır.

2-)Hukuksal Değerlendirme:

Dosya kapsamı ve kanun yararına bozma istemi incelenerek birlikte değerlendirildiğinde, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2007/10-108 esas, 2007/152 karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere, kanun maddesinin hapis cezası yanında adli para cezası da öngörmesi durumunda, hapis cezası alt sınırdan belirlenirken, adli para cezasının alt sınırdan verilmesi zorunlu değilse de bunun için yasal gerekçe gösterilmesinin zorunlu olduğu, olayda, sanığa TCK’nın 107/1. maddesine göre alt sınırdan 1 yıl hapis cezası verilirken ayrıca gerekçe gösterilmeden, adli para cezasının alt sınır olan 5 gün yerine 100 gün olarak belirlenmesi, ikinci olarak da, TCK’nın 52/4. maddesi hükmüne aykırı olarak adli para cezasının 4 aydan iki yıla kadar aylık taksitlerle ödenmesine karar verilmesi ve taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde kalan kısmın tamamının tahsil edileceğinin sanığa ihtar edilmeyerek usul ve kanuna aykırı davranılmış bulunmasına göre, kanun yararına bozma isteminin yerinde olduğu anlaşılmakla,

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle;

Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden İstanbul Anadolu 22. Asliye Ceza Mahkemesince verilip kesinleşen 29.12.2015 gün ve 2015/528-750 Sayılı kararın, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, ancak, bozma nedenine göre bu aykırılık yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, CMK’nın 309. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, kararda TCK’nın 107/1. maddesine göre adli para cezasına dair uygulamanın hüküm fıkrasından çıkartılarak, yerine TCK’nın 107/1. maddesi gereğince 5 gün, adli para cezasıyla cezalandırılmasına, 62 madde ile 1/6 indirimle 4 gün ve 52/2 madde ile bir günü 20 TL hesabıyla 80 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasın, 52/4 madde gereğince, 4 eşit ve aylık taksitlerle ödenmesine, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceğinin (mahkemesince) sanığa ihtarına, adli para cezasına dair infazın buna göre yapılmasına, karardaki diğer hususların aynen bırakılmasına, 05.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/10073 Karar: 2016/8792

  • TCK 107. Madde
  • Şantaj Suçu

Sanığın ortak iş yaptığı mağdur ile evlenme niyeti olmamasına rağmen, önce duygusal bağ kurduğu, daha sonra ise evleneceği hususunda mağdurun inanmasını sağlayarak, farklı tarihlerde evlilik hazırlıkları ve ev eşyası alacağını söyleyerek mağdurdan haksız menfaat temin ettiği, daha sonra ise mağdurun cep telefonuna şantaj içeren mesaj gönderdiği, sanığın bu surette dolandırıcılık ve şantaj suçunu işlediği iddia ve kabul olunan somut olayda,

1- ) Sanık hakkında dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz başvurusunun incelenmesinde,

Sanığın, kendisi ile evleneceği konusunda mağduru kandırarak, ev eşyası ve evlilik hazırlıkları adı altında farklı tarihlerde cep havalesi aracılığı ile para almak suretiyle haksız menfaat temin ettiği, sanığın tevil yollu ikrar içeren savunması, mağdur ve tanık beyanları ile tüm dosya kapsamından anlaşıldığından, dolandırıcılık suçunun oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Sanığın, bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda mağdura karşı aynı suçu birden fazla kez işlemesi sebebiyle TCK’nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi, aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

TCK’nın 53/1. maddesindeTCK’nın 53/1. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının, Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E, 2015/85 Sayılı iptal kararı doğrultusunda infaz aşamasında gözetilmesi mümkün olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen diğer temyiz başvurularının reddine,Ancak;

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.06.2007 tarih ve 2007/10-108 E., 2007/152 K. sayılı ilamında da belirtildiği gibi kanun koyucunun ayrıca adli para cezası öngördüğü suçlarda, hapis cezasının alt sınırdan tayini halinde mutlak surette adli para cezasının da alt sınırdan tayini gerektiği yönünde bir zorunluluk bulunmamakta ise de, yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin sanık hakkında hükmolunan adli para cezasının alt sınırın üzerinde “30 gün” olarak tayin edilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz başvuruları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 6723 Sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı kanunun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasından adli para cezasına dair sırasıyla “30 GÜN”, “25 GÜN” ve “500 TL” terimlerinin tamamen çıkartılarak yerine, sırasıyla “5 GÜN”, “4 GÜN” ve “80 TL” ibarelerinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

2- ) Sanık hakkında şantaj suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz başvurusunun incelenmesinde,

a- ) 5237 Sayılı TCK’nın 107/2. maddesinde düzenlenen şantaj suçunun maddi unsuru, mağdurun şeref veya saygınlığına zarar verebilecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidini mağdur üzerinde baskı aracı olarak kullanıp kendisine veya bir başkasına yarar sağlanmasıdır.Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, sanık hakkında açılan iddianame de sanığa isnat edilen ve mahkemenin gerekçeli kararında hükme esas alınan, sanığın mağdura gönderdiği “benden kurtuldun ben de senden bak bir b..k talep etmiyorum senden nişanlımla aramı el birliği yok etmeniz size ne lan benim özel hayatımdan ben sizin gibi çıplak videolar çekmiyorum. Yada birileri ile çırıl çıplak seks yaparken, ben de çok şey var bak bunları düşmanların yada ailenin eline geçmesi iyi olur mu, bence olmaz ben bunları sana vermeyi düşünürken bu söylediklerin sana hiç yakışmadı Zuhal hiç” şeklinde ki mesaj ile, şantaj suçunun unsurunu oluşturan bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olduğu bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlama eyleminin ne surette gerçekleştiği tartışılmadan, yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi,

b- ) Kabule göre de, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.06.2007 tarih ve 2007/10-108 E., 2007/152 K. sayılı ilamında da belirtildiği gibi kanun koyucunun ayrıca adli para cezası öngördüğü suçlarda, hapis cezasının alt sınırdan tayini halinde mutlak surette adli para cezasının da alt sınırdan tayini gerektiği yönünde bir zorunluluk bulunmamakta ise de, yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin sanık hakkında hükmolunan adli para cezasının alt sınırın üzerinde “30 gün” olarak tayin edilmesi,

c- ) TCK’nın 53/1. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının, Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E, 2015/85 Sayılı iptal kararı doğrultusunda uygulanması zorunluluğu,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz başvuruları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 6723 Sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 13.10.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/29676 Karar: 2016/1547

  • TCK 107. Madde
  • Şantaj Suçu

Sanıklar hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükmün yapılan temyiz incelemesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Sanıkların, hapis cezalarının infazı tamamlanıncaya kadar TCK’nın 53 /1-a-b-c-d-e maddesinde yazılı hakları kullanmaktan yoksun bırakılmalarına; ancak, TCK’nın 53/3. maddesi uyarınca koşullu salıverildikleri takdirde, kendi altsoyları üzerinde TCK’nın 53/1-c bendinde sayılan hakları kullanmaktan yoksunluklarının sona erdirilmesine karar verilmiş ise de; 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün, 2014/140-2015/85 Esas ve Karar sayılı kararı ile TCK’nın 53/1-b maddesinde yazılı, “seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan” ibaresinin iptal edilmiş olması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından TCK’nın 53. maddenin uygulanmasına ilişkin bölüm çıkarılarak yerine, “Sanıkların, kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkumiyetinin yasal sonucu olarak, TCK’nın 53/1. maddesinin uygulanması yönünden, (a, c, d ve e) bentleri ile (b) bendinde yazılı seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmalarına; aynı Kanunun 53/2. maddesinin uygulanması açısından, 53/1.maddesinin (a, c, d ve e) bentleri ile (b) bendinde yazılı seçme ve diğer siyasi hakları ve aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca, (c) bendinde yazılı kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerini mahkum oldukları hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar kullanamamalarına” cümlesinin yazılması suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

Sanıklar hakkında yağma suçundan kurulan hükmün yapılan temyiz incelemesinde;

Suç ceza müeyyidesi ile yasaklanan bir haksız fiildir. Ceza hukukunda hukuka aykırılık özellik, unsurlar, tiplik ve ceza müeyyidesidir.

Kanundan kaynaklanan herhangi bir hukuka uygunluk nedeni bulunmadığında failin yöneldiği amaç dikkate alınarak fiilin hukuka aykırılığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir. Hukuka aykırılık salt biçime indirgenemez. İhlal olunan normun amacı asıldır.

Suç tipik bir hukuka aykırılıktır. Fiilin suç teşkil edip etmediği biçimsel kaynaklara bakılmakla saptanmakla beraber faili cezalandırmak için maddi gerçeğin gerçekleşip gerçekleşmediğine bakmak gerekir. Suç maddi ve manevi unsurları ile bir bütündür.

Kast kişinin belli bir amaca doğru davranışlarını yönlendirebilmektir. Özel kast manevi unsurdan bağımsız ele alınıp değerlendirilemez.

Kanunda yer alan bir kısım suçlar kanuni tanımında tek bir fiile yer verirken, bazılarında tek fiil değil birden çok fiilden söz edilebilmektedir.

Yağma, hırsızlık suçunun cebir, tehdit ve/veya şiddetle işlenen hali olup; 5237 sayılı TCK’nın 148. maddesinde suçun temel şekli tanımlanmıştır. 148. maddenin 1. fıkras 1. fıkrasında mağdurun rızası cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun malı teslim etmesi veya malın alınmasına karşı koyamaması, TCK’nın 148. maddesinin 2. fıkras 2. fıkrasında ise, cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya varolan bir senedi hükümsüz kılındığını açıklayan bir vesika vermeye, senet haline getirilecek bir kağıdı imzalamaya veya varolan senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi halini saymıştır. Senedin bunu imzalayan için “borç doğurucu” veya mağdurun iktisadi değerlendirmeye elverişli olan bir hakkını kullanmamasına yol açan türden belge, borç doğurucu olması gerektiği belirtilmiştir.

Cebir, tehdit (şiddet) maldan faydalanan malik için değilse yani başka maksat için kullanılmışsa yağma suçu oluşmaz.

Şantaj suçu zaman zaman yağma ve diğer suçlar ile karıştırılır.

Şantaj suçu 5237 sayılı TCK’nın 107. maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin 1. fıkrasında “Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenip 08.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5377 sayılı Yasa ile “Kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kişinin şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulması halinde de birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur.” şeklinde 1. fıkraya eklenmiştir.

5237 sayılı TCK’nın 106. maddesinin5237 sayılı TCK’nın 106. maddesinin 1. fıkrasında “ Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.” şeklinde düzenlenmiştir. TCK’nın 106. maddesinin 2. fıkras 2. fıkrasında ise, (a) bendinde silahla, (b) bendinde kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle, (c ) bendinde birden fazla kişi ile birlikte, (d) bendinde var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde nitelikli hallerine yer verilmiştir.

Tehdit ve şantaj suçundaki tehdit arasında bir ilişki düşünülse bile, şantaj suçunda tehdit edilen ile zarar verileceği bildirilen farklı olabilir. Ancak zarar verilecek kişinin mağdurun önem verdiği biri olmalı, tehdit yarar eldesine yönelik olmalı ve tehdit ile yarar arasında bağ bulunmalıdır. Mağdura belli bir hususu açıklayacağını bildirme ile yani açıklama tehdidi ile suç oluşur.

Açıklanacak bir belge olsa bile, bu belgenin objektif ölçüler çerçevesinde hukuki hükme haiz olması aranır, Şantajı yağmadan ayıran açıklama tehdididir. Sanık açıklayacağını, bunu istemiyorsa para veya çıkar sağlamasını mağdura bildirir.

Yağmada açıklama tehdidinde bulunmaz.

Açıklama tehdidinde konu, husus çok net ve belirli olmayabilir. Açıklama tehdidi ile suç tamamlanır. Kural olarak hareket ve neticeye bağlı suçtur. Ancak hareket bölünebilir halde teşebbüsten bahsedilir.

Bu bağlamda; şantaj suçu tehdit suçunun özel bir görünümü olup, anılan yasal koşullar varsa 107. maddenin uygulanması gerekir.

Yukarıda açıklanan yasa normları çerçevesinde, somut olaya gelince;

1-Sanıklardan …‘in internet üzerinden tanıştığı yakınanla olay günü yanında diğer sanık … olduğu halde …‘da buluşarak, yakınanın sanıkların aracına bindiği, sanıklardan …‘un yakınanla, Sanık … aracılığıyla çektirdiğini düşündüğü samimi içerikli resimlerin, sanıklar tarafından çevreye yayılacağı hususundaki tehditleri üzerine yakınandan bono imzalamasını istemeleri üzerine yakınanın kendini araçtan atarak bonoyu imzalamadan sanıklardan uzaklaştığı şeklinde gelişen olayda, sanıkların kendilerine maddi yarar sağlamak maksadıyla yakınanın şeref veya saygınlığına zarar vereceklerini düşündükleri nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunarak şantaj suçunu işledikleri gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,

2-Sanıkların, hapis cezalarının infazı tamamlanıncaya kadar TCK’nın 53 /1-a-b-c-d-e maddesinde yazılı hakları kullanmaktan yoksun bırakılmalarına; ancak, TCK’nın 53/3. maddesi uyarınca koşullu salıverildikleri takdirde, kendi altsoyları üzerinde TCK’nın 53/1-c bendinde sayılan hakları kullanmaktan yoksunluklarının sona erdirilmesine karar verilmiş ise de; 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün, 2014/140-2015/85 Esas ve Karar sayılı kararı ile TCK’nın 53/1-b maddesinde yazılı, “seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan” ibaresinin iptal edilmiş olması,

3-Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının 90. maddesinin son fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesi ışığında, 5271 sayılı CMK’nın 150,, 234, 239. maddeleri ile 5320 sayılı Yasanın 13. maddesine dayanılarak hazırlanan, Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 8. maddesi gereğince, sanık için baro tarafından görevlendirilen zorunlu savunman ücretlerinin sanıktan alınmasına hükmedilemeyeceği, bu ücretlerin Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla ayrılan ödenekten karşılanacağı gözetilmeden, yazılı şekilde zorunlu savunman ücretinin sanıklardan alınmasına hükmedilmesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar savunmanının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 03.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/12160 Karar: 2014/34028 Tarih: 25.11.2014

  • TCK 107. Madde
  • Şantaj Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

TCK’nın 107/2 maddesinde yazılı suçun oluşumu için, yarar sağlamak amacıyla bir kişinin şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnad edileceği tehdidinde bulunulması yeterli olup, isnada konu hususların gerçek olması gerekmediği gibi failin elinde isnadı ortaya koyacak belge ve bilgi bulunmasının da şart olmaması karşısında; sanığın, katılan C. S. A.’ın tanıklık yaptığı, diğer katılanların da mağduru oldukları işkence suçuna ilişkin davada sanık olarak yargılandığı sırada görüştüğü kişiler aracılığıyla telefon ettirmek ve bazı kişilerle haber göndermek suretiyle, katılanların şikayetlerinden ve tanıklıktan vazgeçmeleri aksi takdirde çocuklara cinsel istismarda bulunduklarına dair elinde mevcut görüntü ve belgeleri basına vereceğini belirterek ilettiği sözlü mesajların tanık anlatımlarıyla doğrulandığı, bu durumda sanığın sabit olan ve katılanların şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususlarda isnatta bulunacağı tehdidini içeren bu eylemi nedeniyle atılı şantaj suçu oluştuğu halde, “görüntülerin gerçekte var olup olmadığının belli olmadığı, bu konuşma içeriğinde şantaj içeren herhangi söz kullanılmadığı, sanığın test amaçlı olarak yaptığını söylediği 1.Ergenekon davası soruşturmasındaki telefon dinlemesinde tespite düşen M. V. isimli şahısla yaptığı 22/06/2008 tarihli telefon görüşmesinde daha çok Adnan hoca ve Adnancılar ifadelerinin geçtiği müştekilerin hiçbirisinin ismen belirtilmediği, M. V. isimli kişinin müştekilerle doğrudan yada dolaylı olarak iletişim kurmadığı” biçimindeki kanuni olmayan ve dosya içeriğindeki kanıtlarla uyumsuz gerekçe ile beraat hükmü kurulması,

Sonuç: Kanuna aykırı ve katılanlar H. B. G., A. M. B., K. İ., H. H. M., B. A. ve T. Y. vekillerinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 25.11.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/6101 Karar: 2014/5028

  • TCK 107. Madde
  • Şantaj Suçu

Sanık M. hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Delillerle iddia ve savunma, duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan, sanık müdafiin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin onanmasına,

Sanıklar hakkında yağma suçundan kurulan hükümlerin incelenmesine gelince;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre, sanık Muhammet hakkında kurulan hükümle ilgili yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Mahkemece, suç tarihinde zorla mağdura nitelikli cinsel istismarda bulunan sanık M.’un, daha sonra kendisine para vermediği takdirde bu durumu babasına ve herkese söyleyeceğini belirterek mağdurdan 3 kez para ve sigara aldığı, sanık Muhammet’in ise diğer sanık M.’un mağdur ile zorla cinsel ilişkiye girdiğinin etrafta duyulmasından sonra, mağdurun yanına giderek kendisini Agit lakaplı sanık M.’un gönderdiğini ve para vermediği takdirde adı geçen sanıkla aralarında geçenleri babasına söyleyeceğini belirterek mağdurdan zorla para aldığının oluşa uygun olarak kabul edilmesi karşısında, mağdurun veya bir yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceklerinden ya da malvarlığı itibarıyla bir zarara uğratacaklarından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak para almaları gibi bir durum bulunmayıp, daha önce sanık M. tarafından gerçekleştirilen ve açıklanması mağdurun şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikteki cinsel istismar olayını açıklayacaklarından bahisle para alan sanıkların eylemlerinin, sanık M. yönünden zincirleme şekilde olmak üzere TCK.nın 107/2. fıkrasında düzenlenen şantaj suçunu oluşturduğu ve sanıkların suçun işleniş şekli ile kastlarının yoğunluğuna göre, TCK.nın 61. maddesindeki hususlar değerlendirilerek alt sınırdan uzaklaşmak suretiyle bu suçtan cezalandırılmaları gerektiği gözetilmeyerek, yazılı şekilde yağma suçlarından mahkûmiyetlerine hükmolunması,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanıklar müdafileri ile O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nın 321. maddesi uyarınca bozulmasına, 15.04.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2009/19174 Karar: 2011/21117

  • TCK 107. Madde
  • Şantaj Suçu

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- ) 5237 Sayılı T.C.K.nın 107. maddesine, 5377 Sayılı Kanun ile 2. fıkranın eklendiği 29.6.2005 tarihine kadar “kişinin şeref ve saygınlığına yönelik açıklamalarla menfaat sağlama” eyleminin yeni Ceza Yasasında şantaj suçu olarak tanımlandığı, dolayısıyla 765 Sayılı Ceza Yasasının yürürlükte olduğu tarihle yeni Ceza Yasasının yürürlüğe girdiği 1.6.2005-29.6.2005 tarihleri arasında bu kapsamdaki eylemlerin yeni Ceza Yasası bakımından daha genel nitelikteki T.C.K.106/1. fıkrasında tanımlanan tehdit suçunu oluşturduğu gözetilmeden, eski ve yeni Ceza Yasalarının şantaj hükümleri karşılaştırılıp, sanık lehine olduğu gerekçesiyle yeni Ceza Yasasının şantaj maddesinden hüküm kurulması,

2- ) 5237 Sayılı T.C.K.nın 7/2-3. madde ve fıkrasına göre suç tarihinde yürürlükte olmayan infaz rejimiyle ilgili bulunan ve sanık aleyhine sonuç doğuran anılan Kanunun 58. maddesi uyarınca sanığın cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı ve sanık müdafiinin temyiz nedenleriyle tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 15.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1824 Karar : 2017/21851

  • TCK 107. Madde
  • Şantaj Suçu

Dolandırıcılık ve şantaj suçlarından sanığın mahkumiyetine ilişkin hükümler, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü.

02/12/2016 tarih ve 29906 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı Kanun’un 253. maddesinin (b) bendine eklenen 6. alt bendi ile TCK’nın 157. maddesinde düzenlenen basit dolandırıcılık suçu uzlaştırma kapsamına alınmış ise de, TCK 107. maddesinde düzenlenen “şantaj” suçunun uzlaşma kapsamında olmaması ve “uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suç ile birlikte işlenmesi halinde uzlaşma hükümleri uygulanmaz” şeklindeki 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesinde ki düzenleme karşısında, dolandırıcılık suçunun uzlaşma kapsamı dışında kaldığı değerlendirilerek yapılan incelemede,

Eşinden ayrılma sürecinde olan katılan …’nın hastanede temyiz kapsamı dışında bulunan diğer sanık … ile tanıştığı ve boşanma davasından bahsettiği, sanık …‘in de katılana tanıdığı avukat olduğunu, bu konuda kendisine yardımcı olabileceğini söyleyerek yanından ayrıldığı, bir süre sonra sanık …’in katılanı arayarak boşanma davası konusunda konuşmak üzere çağırdığı, sanık …‘in, sanık …‘ü kardeşi olarak tanıtarak, katılan ile birlikte evlerine gittikleri, sanıkların katılandan davaya bakacak avukata vermek üzere 500 TL para aldıkları, ardından katılan …’nın sanık … ile geceyi birlikte geçirdikleri, ardından katılan …’nın memleketine döndüğü, bu kez sanık …‘ün katılana mesaj atarak “diğer sanığın eşi olduğunu, bu konuda kendisine yalan söylediklerini, birlikte oldukları anları kameraya aldığını, kendisine 10.000 TL para vermemesi halinde bu görüntüleri internet ortamında yayacağını, ailesine ve çocuklarına rezil edeceğine” dair mesajlar çektiği, katılanın bu konuyu görüşmek amacıyla sanık … ile buluşmak istediğini bildirdiği ve buluşma yerine gelen sanık …‘ün güvenlik kuvvetleri tarafından yakalandığı, sanığın tevil yollu ikrar içeren savunmaları, katılan beyanı, mesaj tespit tutanakları ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığından dolandırıcılık ve şantaj suçlarından verilen mahkumiyet hükümlerinde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık …’ün suçları işlemediğine yönelik yaptığı itirazın reddiyle, hükümlerin ONANMASINA, 31/10/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/18143 Karar : 2017/478

  • TCK 107. Madde
  • Şantaj Suçu

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede,

1)Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2007/10-108 Esas, 2007/152 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, kanun koyucunun ayrıca adlî para cezası öngördüğü suçlarda, hapis cezasının alt sınırdan tayini halinde mutlak surette adlî para cezasının da alt sınırdan tayini gerektiği yönünde bir zorunluluk bulunmamakta ise de, alt sınırdan uzaklaşmanın gerekçelerinin gösterilmesi, dayanılan gerekçelerin de yasal olması ve dosya içeriğiyle örtüşmesi gerektiği halde; sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 107/1. maddesi uyarınca hüküm kurulurken, hapis cezasının alt sınırı olan 1 yıl hapis cezasına hükmedildiği halde adlî para cezasının belirlenmesi sırasında alt sınır olan 5 gün yerine 100 gün adlî para cezasına hükmolunması suretiyle fazla ceza tayininde,

2)5237 sayılı Türk Ceza Kanunu`nun 52/4. maddesinde yer alan “Hakim, ekonomik ve şahsi hallerini göz önünde bulundurarak, kişiye adli para cezasını ödemesi için hükmün kesinleşme tarihinden itibaren bir yıldan fazla olmamak üzere mehil verebileceği gibi, bu cezanın belirli taksitler halinde ödenmesine de karar verebilir. Taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten az olamaz. Kararda, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceği belirtilir.” şeklindeki amir hüküm karşısında, sanık aleyhine olacak şekilde para cezasının takside bağlanmamış olması, bağlanmaması halinde ise bunun gerekçesi ve adli para cezasının ödenmemesi halinde karşılaşabileceği muhtemel durumun sanığa ihtar edilmemiş olmasında isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309.maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

1-Olay:

Sanık … … hakkında şantaj suçundan açılan davada, İstanbul Anadolu 22. Asliye Ceza Mahkemesinin 29/12/2015 tarih ve 2015/528 esas, 2015/750 karar sayılı ile TCK`nın 107/1, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca sonuç olarak 10 ay hapis, 1.660 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına dair temyiz edilmeyerek kesinleşen kararında, hapis cezası alt sınırdan tayin edildiği halde ayrıca gerekçe gösterilmeden adli para cezasının alt sınır olan 5 günün üzerine çıkılarak 100 gün olarak belirlenmesinin ve TCK’nın 52/4. maddesi hükmüne aykırı olarak adli para cezasının takside bağlanmaması ve ödenmeme durumunda geri kalan kısmın tamamının tahsiline dair ihtarda bulunulmamasının usul ve kanuna aykırı bulunduğundan kanun yararına bozulmasının istenildiği anlaşılmaktadır.

2-Hukuksal Değerlendirme:

Dosya kapsamı ve kanun yararına bozma istemi incelenerek birlikte değerlendirildiğinde, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2007/10-108 esas, 2007/152 karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere, kanun maddesinin hapis cezası yanında adli para cezası da öngörmesi durumunda, hapis cezası alt sınırdan belirlenirken, adli para cezasının alt sınırdan verilmesi zorunlu değilse de bunun için yasal gerekçe gösterilmesinin zorunlu olduğu, olayda, sanığa TCK’nın 107/1. maddesine göre alt sınırdan 1 yıl hapis cezası verilirken ayrıca gerekçe gösterilmeden, adli para cezasının alt sınır olan 5 gün yerine 100 gün olarak belirlenmesi, ikinci olarak da, TCK`nın 52/4. maddesi hükmüne aykırı olarak adli para cezasının 4 aydan iki yıla kadar aylık taksitlerle ödenmesine karar verilmesi ve taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde kalan kısmın tamamının tahsil edileceğinin sanığa ihtar edilmeyerek usul ve kanuna aykırı davranılmış bulunmasına göre, kanun yararına bozma isteminin yerinde olduğu anlaşılmakla,

3-Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle;

Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden İstanbul Anadolu 22. Asliye Ceza Mahkemesince verilip kesinleşen 29/12/2015 gün ve 2015/528-750 sayılı kararın, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 4. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, ancak, bozma nedenine göre bu aykırılık yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, CMK’nın 309. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, kararda TCK’nın 107/1. maddesine göre adli para cezasına ilişkin uygulamanın hüküm fıkrasından çıkartılarak, yerine TCK`nın 107/1. maddesi gereğince 5 gün, adli para cezasıyla cezalandırılmasına, 62 madde ile 1/6 indirimle 4 gün ve 52/2 madde ile bir günü 20 TL hesabıyla 80 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasın, 52/4 madde gereğince, 4 eşit ve aylık taksitlerle ödenmesine, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceğinin (mahkemesince) sanığa ihtarına, adli para cezasına ilişkin infazın buna göre yapılmasına, karardaki diğer hususların aynen bırakılmasına, 05.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/7265 Karar : 2015/21020

  • TCK 107. Madde
  • Şantaj Suçu

1-Suçu bildirmeme eyleminden verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karara karşı yalnızca itiraz yolu açık ve dolayısıyla yapılan başvurunun bu doğrultuda değerlendirilmesinin gerekli bulunduğu,

Anlaşıldığından, O Yer Cumhuriyet Savcısının tebliğnameye uygun olarak, temyiz davası isteği hakkında bir karar vermeye yer olmadığına,

2- Şantaj eyleminden kurulan hükme yönelik temyize gelince,

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Sanığın on altı yaşında olan oğlunun katılan tarafından cinsel istismara uğradığını öğrenip, oğlundan katılanı eve çağırmasını istediği, oğluyla katılana ait görüntüleri cep telefonu kamerasına gizlice kaydedip, katılan evden ayrılmadan elindeki görüntüler için 5000 TL. isteyip verdiği takdirde şikayetçi olmayacağını belirterek şantaj suçunu işlediği iddiasıyla açılan davada; bir babanın oğlunun cinsel istismara uğradığını görmesine karşın bu olay bitene kadar hareketsiz ve sessiz kalıp, cinsel istismar olayını gerçekleştiren şahsın evden ayrılmasına izin verip olaydan bir hafta sonra şikayetçi olmasının hayatın olağan akışına aykırı olması sebebiyle şantaj suçunun sabit olmasına karşın katılanın beyanından başka delil elde edilemediğinden bahisle beraat kararı verilmesi,

Kanuna aykırı ve O Yer Cumhuriyet Savcısıyla katılan A.Ş. vekilinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden (tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle) hükmün (BOZULMASINA), yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, oybirliği ile karar verildi.

Content Protection by DMCA.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir