İçindekiler
Bir Sorun: Türk Ceza Hukukunda Irkçılığın Düzenlenmemiş Olması
Türkiye’de ırkçılık, toplumsal bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Irkçı söylem ve eylemler, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde mağduriyetlere, ayrımcılığa ve şiddete yol açmaktadır. Ancak Türk ceza hukukunda ırkçılık, yeterli bir şekilde tanımlanmamış ve cezalandırılmamıştır. Bu makalede, Türk ceza hukukunda ırkçılığın düzenlenmemiş olmasının nedenleri, sonuçları ve çözüm önerileri ele alınacaktır.
Irkçılığın Tanımı ve Türleri
Irkçılık, bir ırkın veya etnik grubun diğerlerinden üstün olduğunu iddia eden ve bu iddiaya dayanarak diğer ırk veya etnik gruplara karşı ayrımcı, düşmanca veya saldırgan tutum ve davranışlarda bulunan bir ideoloji veya pratiktir. Irkçılık, hem bireysel hem de kurumsal düzeyde ortaya çıkabilir. Bireysel ırkçılık, bir kişinin diğer bir kişiye veya gruba karşı ırkına dayalı olarak olumsuz tutum ve davranışlarda bulunmasıdır. Kurumsal ırkçılık ise, devlet, kamu kurumları, özel sektör veya sivil toplum örgütleri gibi kurumların, ırka dayalı olarak bazı gruplara karşı ayrımcı politika, uygulama veya normlar geliştirmesi veya uygulamasıdır.
Irkçılığın türleri arasında şu şekilde sınıflandırılabilir:
- Açık ırkçılık: Irkçı tutum ve davranışların açıkça ifade edildiği ve savunulduğu türdür. Örneğin, bir ırka veya etnik gruba hakaret etmek, aşağılamak, tehdit etmek veya saldırmak açık ırkçılıktır.
- Gizli ırkçılık: Irkçı tutum ve davranışların gizlendiği veya meşrulaştırılmaya çalışıldığı türdür. Örneğin, bir ırka veya etnik gruba karşı önyargılı olmak, stereotip yaratmak, dışlamak veya marjinalleştirmek gizli ırkçılıktır.
- Yapısal ırkçılık: Irkçılığın toplumsal yapıların içine işlediği ve sistematik olarak bazı grupları dezavantajlı kıldığı türdür. Örneğin, eğitim, sağlık, istihdam, adalet gibi alanlarda ırka dayalı olarak farklı muamele görmek veya farklı haklara sahip olmak yapısal ırkçılıktır.
Türk Ceza Hukukunda Irkçılığın Düzenlenmemiş Olması
Türkiye’de ceza hukuku, Türk Ceza Kanunu (TCK) ve ilgili kanunlarla düzenlenmiştir. Ancak bu kanunlarda ırkçılığa ilişkin yeterli bir tanım ve cezalandırma bulunmamaktadır. TCK’nın “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” başlıklı 216. maddesi, “Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse”nin cezalandırılacağını hükmetmektedir. Ancak bu madde, ırkçılığı sadece “halkın bir kesimini” kapsamaktadır. Yani, bireysel veya kurumsal düzeyde ırkçı söylem veya eylemler, bu madde kapsamında değildir. Ayrıca, bu madde, ırkçılığı sadece “kin ve düşmanlığa tahrik” olarak tanımlamaktadır. Yani, ırkçılığı sadece şiddete yönelik bir eylem olarak görmektedir. Oysa ırkçılık, şiddetin yanı sıra ayrımcılık, dışlama, aşağılama gibi farklı biçimlerde de ortaya çıkabilir.
TCK’nın diğer maddeleri de ırkçılığı yeterli bir şekilde düzenlememektedir. Örneğin, TCK’nın “Hakaret” başlıklı 125. maddesi, “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kimse”nin cezalandırılacağını hükmetmektedir. Ancak bu madde, hakaretin sadece bireysel bir suç olduğunu varsaymaktadır. Yani, bir ırka veya etnik gruba hakaret edilmesi durumunda, bu madde uygulanamamaktadır. Ayrıca, bu madde, hakaretin sadece sözel bir eylem olduğunu varsaymaktadır. Yani, bir ırka veya etnik gruba karşı fiziksel veya sembolik bir saldırı gerçekleştirilmesi durumunda, bu madde uygulanamamaktadır.
TCK’nın yanı sıra, Türkiye’de ırkçılığa ilişkin diğer kanunlar da bulunmaktadır. Örneğin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Temel Hak ve Hürriyetler” başlıklı ikinci bölümünde, “Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” denilmektedir. Ancak bu hüküm, sadece kanun önünde eşitliği güvence altına almaktadır. Yani, toplumsal hayatta yaşanan ırkçılığa karşı herhangi bir koruma sağlamamaktadır. Ayrıca, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler de ırkçılığa karşı yükümlülükler getirmektedir. Örneğin, Birleşmiş Milletler Irk Ayrımının Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CERD), tarafları ırk ayrımını önlemek ve cezalandırmak için gerekli yasal ve idari tedbirleri almaya zorlamaktadır. Ancak Türkiye’de bu sözleşmenin uygulanmasına ilişkin herhangi bir yasa çıkarılmamıştır.
Irkçılığın Düzenlenmemiş Olmasının Sonuçları
Türk ceza hukukunda ırkçılığın düzenlenmemiş olması, hem ırkçılığın mağdurları hem de toplum için ciddi sonuçlar doğurmaktadır. Bu sonuçlar şu şekilde özetlenebilir:
- Irkçılığın mağdurları için adalet sağlanamamaktadır. Irkçılığa maruz kalan kişi veya gruplar, haklarını arayacak yasal bir zemin bulamamakta veya bulduklarında da yeterli koruma ve tazminat alamamaktadır.
- Toplumsal huzur ve birlik bozulmaktadır. Irkçılığın cezalandırılmaması, toplum içinde ayrışmayı ve kutuplaşmayı artırarak sosyal huzursuzluğa ve çatışmalara zemin hazırlamaktadır. Irkçılığa maruz kalan gruplar ile diğer toplum kesimleri arasında güven kaybı ve önyargılar artmaktadır.
- Türkiye’nin uluslararası itibarı zarar görmektedir. Irkçılığın yeterince cezalandırılmaması, Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi alanındaki taahhütlerine uygunluk konusunda uluslararası toplum nezdinde eleştirilmesine ve itibar kaybına yol açmaktadır.
Çözüm Önerileri
Türk ceza hukukunda ırkçılığın etkin bir şekilde düzenlenmesi ve cezalandırılması için şu adımlar atılabilir:
- TCK’nın ırkçılığı tanımlayan ve cezalandıran yeni maddeler eklenmelidir. Bu maddeler, ırkçılığın açık, gizli ve yapısal türlerini kapsayacak şekilde geniş kapsamlı olmalıdır.
- Mevcut kanunlarda ırkçılığa ilişkin düzenlemelerin güçlendirilmesi ve netleştirilmesi gerekmektedir. Özellikle hakaret, tehdit, ayrımcılık gibi suçların ırk veya etnik kökene dayalı olarak işlenmesi durumunda daha ağır cezalar öngörülmelidir.
- Irkçılığa ilişkin şikayetlerin etkili bir şekilde soruşturulması ve adaletin sağlanması için yargı sistemini güçlendirmek gerekmektedir. Irkçılıkla mücadele eden polis ve savcıların eğitim almaları ve duyarlılık kazanmaları sağlanmalıdır.
- Toplumsal farkındalığı artırmak ve ırkçılığa karşı mücadele etmek için eğitim ve bilinçlendirme faaliyetleri düzenlenmelidir. Irkçılığın zararları ve önlenmesi için toplumun her kesimine yönelik kampanyalar yürütülmelidir.
- Uluslararası sözleşmelere uyum sağlanmalı ve ırk ayrımcılığını önlemek için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Türkiye’nin insan haklarına saygı ve demokratik standartlara uygunluğunu sağlamak için uluslararası toplumla iş birliği ve diyalog süreçleri güçlendirilmelidir.
Bu bağlamda da, Türk ceza hukukunda ırkçılığın yeterince düzenlenmemiş olması ciddi bir sorundur ve çeşitli zararları beraberinde getirmektedir. Ancak bu sorun, etkili yasal düzenlemeler, güçlü bir yargı sistemi ve toplumsal farkındalık artışıyla çözülebilir. Irkçılığa karşı mücadelede hem devletin hem de toplumun aktif bir rol alması gerekmektedir.